Sosyal Medya

Makale

Muhafazakâr yoksulluğun mottosu: ‘Küçük olsun bizim olsun’

Son zamanların büyük ambalajlara sarılmış küçük iddiası: Küçük olsun bizim olsun! ‘Bizim’ dediÄŸine bakmayın bu kiÅŸilerin etraflarında üç beÅŸ kiÅŸiden baÅŸkası deÄŸildir bu ‘biz’den kasıt. Yine siz bakmayın iÅŸaret parmaklarıyla denizi göstermelerine, aslında onlar su bardağına taliptirler. Su bardağının suyu da çok önemli deÄŸil, yeter ki bardağın kendisi olsun. Evrensel düşündüklerini sanırsın, lakin iki karış toprak için arazi kavgalarını görünce yutkunur kalırsın. Bulundukları noktadan ne kadar uzakta ise mazluma acırlar ve masumun üzerine titrerler. Haksızlığa uÄŸrayan ÅŸayet yanı baÅŸlarında ise görmezden geliverirler. Sorumluluktan kaçmayı fitneden kaçmak olarak isimlendirirler. Gereçleri ile gerekçeleri lokomotif ile vagon düzeneÄŸini andırır. ‘Biz’ demeleri sizi ÅŸaşırtmasın, üç beÅŸ kiÅŸi ile oluÅŸturdukları kampanya çok geçmeden kumpanyaya dönüşüp tek kiÅŸinin iktidarı halini alır. Bu durumu akil insanlar bile öylesine kanıksarlar ki ‘küçük olsun benim olsun’ anlayışının neredeyse hükema ve fuzelanın yol ve yordamı olduÄŸunu sanırsınız. Saltanatın nasıl birdenbire meÅŸru bir kelimeye dönüştüğünü sadece orta ölçekli bir iÅŸletme kurarak bile görebilirsiniz. Durun hemen oraya gitmeyin, isterseniz üç beÅŸ kiÅŸi bir hayır faaliyeti yapın bir çatı altında. Altıncı kiÅŸi de bu iyilik faaliyetine katılmak istediÄŸinde onu başınızdan savmak için çekmecenizde hazır mazeretleriniz olmalıdır illa ki. ‘Güçleri birleÅŸtirelim’ dediÄŸinizde bütün bakışların anlamsız biçimde bir namlu gibi size doÄŸrultulduÄŸunu görürsünüz. Bir yapı ve oluÅŸumun büyük olması küçük adamları görünmez kılar. Bu yüzden küçük adamlar büyük yapılardan alabildiÄŸine kaçarlar. Kendilerini en iyi biçimde küçük oluÅŸumlarda gösterme imkânı bulduklarından deniz diyenden kaçıp, gökyüzü diyenden ürkmüşlerdir. ‘Küçük olsun bizim olsun’ anlayışı proletarya kapitalizminin doÄŸduÄŸu yerin adıdır. Herkes kendinden daha güçsüz olanı ezerek bir üstü tarafından yaÅŸatıldığı ezilme acısını dindirmek istiyor.

AYNAYA BAKAN KENDİNE BAKMIŞ DEMEKTİR

Yedi sene İmam Hatip beÅŸ sene İlahiyat okumuÅŸ birisi olarak hayatımın hiçbir döneminde sokaktaki insanların mini eteÄŸi ya da pantolonu beni rahatsız etmedi; lakin ÅŸahsiyetiyle oynanan bir memur, çalıştığının karşılığı verilmeyen bir işçi hep beni sorumluluÄŸa davet etmiÅŸtir. Açıklar şöyle kapanmış, kapalılar şöyle açılmış hiç bu tür ÅŸeylerle meÅŸgul olmadım, ama çocukluÄŸunu yaÅŸayamamış bir ergen, ergenliÄŸi ıskalanmış bir yetiÅŸkin gördüğümde hep vicdanım kanamıştır. Zulüm ve sömürü her zaman beni yaÅŸadığım çaÄŸa tanık birisi olarak mesul kılmıştır. Dünyanın kötüye gittiÄŸi konusunda kimse beni ikna edemedi. Dünya zaten dûn yani alçak bir yerdi. Dünyayı düzeltmek isteyen herkes aslında kendini düzeltmenin bahanesini yaşıyordu, bunu çok erken fark ettim. Dünya herkesin tarlası olduÄŸu kadar aynasıdır da. Hepimiz ona bakarak üstümüzü başımızı düzeltiyoruz. Aynaya bakan aynaya bakmış olmuyor, bilakis kendisine bakıyor oradan. Sokaktaki insanın ÅŸekli ÅŸemaili, saçı başı, sakalı, süsü ve cilası dünyaya zarar vermez, dünyayı bunlardan ibaret görüp kendi üzerine odaklanamayan insan farkında olmadan sinsi bir zarar ziyanın içerisindedir.

TAZE SÖĞÜT DALINDAN DÜDÜK NASIL YAPILIR?

Åžaban Abak güzel ÅŸiirlerin güzel baÅŸlıkları gibi heyecanlı bir yürek. KonuÅŸacak ne de çok ÅŸeyi vardır. Sohbet ehlindendir. İçe dönük ehl-i hal yönünü de es geçmiyoruz tabi. Zaten bütün konuÅŸtukları ve yazdıkları bu heyecan noktasında birleÅŸiyor. Her kitabı bir baÅŸka noktasını kurcalar hayatın. Oradan adı konulmamış madenler çıkarır. Åžairlikten kalma bir simyacıdır da ondan. Yıllar önce ‘Karpuz Kestim Yiyen Yok’ kitabını okumuÅŸtum Åžaban Abak’ın keÅŸke hiç bitmese dediÄŸim kitaplardandı. Türkülere aÅŸina bir yürek Åžaban Abak. Anadolu coÄŸrafyasını ilmek ilmek ÅŸiirlerinde ustalıkla dokuyan bir ÅŸair. Güzel ve özgün bir kitapla yeniden beni heyecanlandırdı Åžaban Abak: ‘Taze Söğüt Dalından Düdük Nasıl Yapılır?’ Kitabın ismine bakıp da bunun bir zanaat beceri kitabı olduÄŸunu falan zannetmeyin. İçinde bol miktarda ayak izleri olan bir deneme kitabı. Gezip gördüğü yerleri zamanın tutanaklarına deneme ÅŸeklinde geçirmeyi baÅŸarıyor yazarımız. Göz gezdirmek diye bir ÅŸey var ya, onun daha disiplinli bir ÅŸekli diyebiliriz buna. Ankara Kitapçıları, Tunus’ta bir Kara Öküz, Kuzey MoÄŸolistan’ı keÅŸfim, Sivas Yollarında Nisan YaÄŸmuru, AyaÅŸ Beypazarı Hattından Bildiriyorum… Gibi mekana dayalı denemelerin yanı sıra ‘Anamın aşı tandırın başı’, ‘Erzurumlular çayı niçin kıtlama içer’ gibi insan ve toplum eksenli denemeler de yer alıyor kitapta. Kitapta farklı temalarda yazılar olmasına raÄŸmen yazarın üslubu bütün yazıları birleÅŸtiriyor. Yani derim ki ey sevgili okuyucu illa bu kitabı okumanız için Erzurumlu olmanız gerekmiyor. Bir aklınız ve bir de aklınızı başınızdan alan bir kalbiniz varsa bu kitabın kapısından içeriye destursuz girebilirsiniz. Hem taze söğüt dalından düdük nasıl yapılır, öğrenmiÅŸ olursunuz. Öyle mi? Peki, siz bilirsiniz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.